Cumartesi, Haziran 04, 2005

Eternal Sunshine of the Spotless Mind

Biten, tükenen ve çıkmaza giren ilişkilerin sona doğru sürüklenirken önündeki bir aşamadır. Unutmaya çalışmak. “O” sevilirken beynin içinde etkileşen sinirsel faaliyetlerle seviliyor. Üzülürken yine aynı faaliyetler, kızarken, nefret ederken her şey aklımızda olup bitiyor. Peki tamamen unutmak olasılığına sahip miyiz? Hayır. Peki bu ihtimale sahip olsaydık kullanır mıydık?


Charlie Kaufman yanında yakın arkadaşı Michel Gondry omuz omuza verip bir yolculuğa çıkmaya davet ediyor bizi. En sevdiğimizi unutmanın yaratabileceği travmalara doğru büyülü bir yolculuk. Daha önce yazdığı senaryolarla (Being John Malkovich, Adaptation) dahilik göstergesinin son basamağı olmadığını kanıtlayan Kaufman yine muhteşem bir iş çıkarıyor. Yanına dijital sinemanın yeni prensi Michel Gondry’i de alınca; bir zihinde dolaşmanın, kaçmanın, saklanmanın nasıl olabileceğini tecrübelendirebiliyor.

“Belki en iyi aşk filmi.”

“Belki de Philip K. Dick’in uyarlaması olmayan en iyi Philip K. Dick öyküsü”


Her şey alışılmadık bir biçimde uyanan adamın sevgililer gününde Montauk’a gitmeye karar vermesi ve neden olduğunu bilmediği bir şekilde gününü turuncu saçlı bir kızın paralelinde geçirmesiyle başlıyor. Başka bir bakış açısında göre de böyle bitiyor. Başrollerde Jim Carrey bir daha aktörlük yapmamasına yetecek bir performansla Joel Barish’i ve karşısında Kate Winslett oyunculuğunun zirvesinde, Clementine Kruczynski’i canlandırıyor. Yani joel ve clem’i.


Joel ve Clem ilişkileri pek de güzel ilerlemeyen iki normal insan. Birbirlerini seviyorlar. Bu rasyonel değil. Bu nedenlere bağlı değil. Joel içine kapanık sınırları olan ve duygusallığını saklayan bir adamken; Clem dışa açık, aklına eseni yapabilen ve içini saklamayan bir yapıya sahip. Onlar birbirlerine aşık ama artık belirgin bir biçimde yıpranmışlar. Bir şeyleri kaybetmişler ama bunu hatırlamıyorlar. Sonunda Clem, Lacuna İnc adlı şirkete gidiyor ve beyninden Joel’i sildiriyor. Bunu öğrenen Joel’de öfkelenip Clem’i beyninden sildirmeye karar veriyor.


Sinema tarihinin gördüğü en dengeli uçuk film buradan sonra başlıyor. Zihninde teker teker anılarını kaybetmeye başlayan Joel aslında onları kaybetmek istemediğinin farkına varıyor. Her birinin onu ne kadar mutlu ettiğini hatırlıyor. Sıra dışı bir biçimde aklında Clem’i kendinden kaçırmaya çalışıyor. Saklamaya, korumaya uğraşıyor. Bu aşkın yaptığı yolculuğa bir çağdaş tepki savaşına dönüşüyor. Günümüzde çabucak unuttuğumuz anıların bizim için aslında nasıl da önemli olduğunu anlamamız için bir kaçırılmayacak bir fırsat haline geliyor. Kaufman bu noktada dümeni tamamen Gondry’e bırakıyor. Biz bir zihnin içinde geriye ama bir şekilde ileriye doğru hareket ederken O görüntüleri önümüze biz ziyafet halini almış bir biçimde sunuyor. Biçim ve içerik dengesinde ki kusursuzluk hemen göze çarpıyor. Küçüklüğüne dönerken, Montauk’ta bir yatakta uyanırken ve hatıralarının sonunda ev yıkılırken bizi Joel’le beraber zihninde gezdiriyor.


Kendi zihninde bir kaçış oyunu oynayan Joel sonunda ilk tanıştıkları yere geliyor. Montauk’a. Zihninde ilk merhaba dedikleri yerde hüzünlü bir elveda diyor en sevdiğine. İkisi de biliyor o an gerçek bir elvedaları olmadığını. O an istesek de istemesek de ve görüntüler bizi yaralarken, yarılarken aklımızdan Pope Aleksander’ın satırları:

“Ne mutludur suçsuz bakirenin dostları!
Unutulan dünyadan, dünya unuturken
Lekesiz zihnin sonsuz ışığını!
Her dua kabul olunmuş,
ve her istek bırakılmış.”

Aklımızdan bir buz gibi geçiyor ve iki insan o buzun üstünde yürüyor. Bir buzun üstünde gökyüzüne yıldızları çiziyor. Birbirlerine doğru yolculuk yapıyor ve önemini hiç anlamayacakları anları kolayca çöpe atıyor.


Unutmak gerçekten mümkün mü? O kadar sevince aşk bir yolunu bulabilir mi gerçeğin sınırlarını ayırıp.


Aşkın izinde gitmeye çalışacakların önünde kocaman bir harita Eternal Sunshine of the Spotless Mind. Zihnimize dair, sevmeye dair ayrıntılı bir harita.


Yan rollerinde Kirsten Dunst, Elijah Wood, Mark Ruffalo, Tom Wilkinson üzerilerine düşen rolleri layıkıyla yerine getiriyor. Orijinal senaryo da olan bazı bölümler özellikle Joel’in eski sevgilisi Naomi ile ilgili olanlar son kurguda filmden çıkarılmış.


En sevdiğiniz insanı bugün yeniden tanısanız yine aşık olursunuz çünkü o en sevdiğinizdir.


Unutmaya dair bir şiir.
Not:: Geçtiğimiz yılın en iyi özgün senaryo ödülüne sahip (keşke o da olmasaydı) film ülkemizde gösterime girmeyerek, film dağıtıcılarımızın beğenisi altında neleri kaçırdığımızı ispat etmiştir.

2 Comments:

Blogger hazmanevrasi said...

amanın!!!

11:13 ÖS  
Blogger hazmanevrasi said...

filmi bugün izledim yıl..

zihinsel faaliyetlerini çocukluğuna sığdırmaya çalışan ama patlayıp duran bir çuvaldan başka bir şey göremeyen sevgili sel in gözleri sıkıştı kalbi patladı sonunda! buz üstünde şaşırıyor şimdi.. -kayıyor mu desek...

7:32 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home