Cumartesi, Ekim 22, 2005

Alaturka Aşk




Sıcak bir günü orta yeri gibi yakıcı bir sokak yalnızlığı ve üzerinde dolaşan serseri bir ruh hali insanın ki.. Yalnızlığın parsellendiği alanlarda dolaşan naif bir martı. Virane hallerini şehirlerin, hep aşıkların bilmesi gibi. Gökyüzünün gri hallerinin ruha dolandığı çaresiz ve acı dolu akıl iklimleri yaratır aşkın alaturkası.


In the Mood For Love filmini sevmek, bağlanmak gibi bir ayrıt vardır. Aşkın pastel renklerinde oluşan, uçurumdan düşen bir sevda. Durmadan aynı ritmin etrafında döne döne var olan. Aşkın ürkünç tazeliği gibi kaza olur her yanı insanın. Cinsel ve mekanik hareketlerden arınmış, dokunmaya yürek isteyen; özgüveni o yağmurlu sokaklarda kayıp bir ruh hali. Dokunmaya yeltenmeyecek kadar korkak ve bırakamayacak kadar zayıf. Gitmeye meyilli, kalmaya başı düşmüş yol arayan. Ağlamaklı ama yeryüzüne sarılı.


Bir yaradır aslen, derin bir bıçak yarası; yalnız başına yürürken sızlayan. Üstüne gitmeye meyilli, toz toprak arasında kaybolmuş sözler gibi sarmaşık ruhlar içinde. Geceden sabaha yayılı bütün tonları dibine kadar ezbere almış bir keşmekeş tadı. İçinde enfeksiyona meyilli bütün zehirleri barındıran bir yara. En gizli yerlerinde insanın saklı anılara ve hislere bulanmış derinlemesine sıcak sırtlı bir yara.


Bir sevgili ve sevgiliye yazılı ağıtlarla dolu mabetler. Birbirine benzemez, günlük tüketim çılgınlıklarına bağlı limanlarda demirli süslü transatlantiklerle. İnadına gümüş yüklü kalyon ve içinde bitmeyen bir acıdır alaturka. Denizin sallantısı içinde değişilen gündüz halleri. Ruhu doyumsuz bir canavardan; köşe ve loş ışıklara kaçan kocaman bir dolunay. Doymayan… Geceye dökülen şaraba dönüşen sokakların kokusu acılı sancak olur yürekte.


Aslında aşk, erotik biçimlerine dokunmadan ama sevdanın teninde dolaşan nefes ve okşayan saçlarını öpücük kadar dışavurumcu ve kırılgan. Aşk ölüme biletini kesmiş bir yaralı şairin kaleminden dökülen kan. İsminde ki bir “a” harfini uçurumlarda kaybedip içinden kağıda damlayan “Ka n”.. Günler ve geceler boyunca bir bakışa kopya edilerek çizilen simsiyah bir dünya haritası zihnin üzerindeki.


Ellerinden tutup koşa koşa sonsuza varacak bir varlığa yazılı bir yaşam üzerinde bütün izdüşümler.


Oysa şimdi dünya acımasız. Bireylerin karşılıklı alışverişleri faydaya endeksli. Bir gece sonra sabah kimin yanında uyandığını hatırlamayacak prosedürlere yazılı ilişkiler hüküm sürüyor. Kimyasalların içinde kayıp düşler gibi geçiyor zaman. Koşturarak biten, tükenen ve aslında hiç olmayan haller durmadan yaşanıyor. Bir gün ağlayıp, sonra ki gününde yeni bir av sahasında cinsel tuzaklar içinde yaşam bu. Kuralları keskin, acısı uçucu. Yarası çizik gibi aşklarda yüzen bir çağ bu. Atomize olmanın temel hali paylaşmamak. Oysa şairler derdi “aramızdaki çarpışma nükleer değil mi” diye. Programlanmış, sonucu çizilmiş varış noktalarında yaşanır olmuş aşk.


Oysa alaturka aşkın içinde bazen bütün bir hayatı bitirecek kadar yaşam enerjisi çekilir. Bazen bütün bir yaşama yetecek kadar bağımlı bir enerji. Çağı geçmeye yüz tutan ama bulaştığında çıkmayan bir çamur gibi üzerimizde durur eğreti. Gitmelere, yok olmalara, özlemelere karışa karışa paramparça gözyaşları düşürür yerlere. Yağmurları bekler pencerede, ağlamaklı tüm şarkılarda hep uzaklara küçülen gözbebekleri.


Alaturka aşk zehirli bir sancıdır yayılan. Uzaktan değen bir göz ucu ile bitebilir bütün dünya. Dokunmadan gitmek vardır içinde. Dokunmadan soru sormadan yok olmak isteği. Alaturka aşk arabesk bir senteze bölünmüş bir klasik parçalanma düşüdür. Hem en sevdiğine en büyük zararı vermez mi insan. O zararın ta kendisi olur alaturka aşk.

Uçurum kenarında ağlamaktır alaturka aşk. Düşen gözyaşlarının derinlere karıştığı..

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home